ORAS

Fotografci: Stefan Cosma

“Son dakika haberini tekrar bildiriyorum, sayın seyirciler! ORAS, kendi bilgilendirme sitesinde Haziran 2102 genel seçiminin gerçekleştirilmeyeceğini duyurdu. Devlet başkanımız sayın cumhurbaşkanının konuyla ilgili bir açıklama yapması bekleniyor.” Haber sunucusu kısa bir duraksama yaşadı. Elinde daha yeni bilgiler olmadığı için aynı birkaç cümleyi üçüncü kez tekrarlamıştı.

Evinde bu son dakika haberinin şokunu yaşayan yazılım mühendisi Profesör Aykut sol kolundaki kol saati benzeri kumandanın ekranında bir ikona dokundu ve üç boyutlu televizyon görüntüsünü iki boyutlu hale getirdi. Ne de olsa artık deminden beri izlediği filmi izleyemezdi.

“Hatırlayacağınız gibi ORAS Türkiye’de ilk kez 2092 seçimlerinde aday olma hakkını kazanmış; fakat yeterince güvenilmeyen sistem seçim barajını aşamamıştı. Organik partilerin – insanlar tarafından kurulan ve yönetilen siyasi partilere bu isim veriliyordu – yönetimdeki başarısızlığı, buna kıyasla ORAS’ın başta olduğu ülkelerdeki başarısı seçmenlerin iki yıl sonraki erken genel seçimde ORAS’ı muhalefet partisi olarak seçmelerini sağlamıştı. ORAS’ın muhalefetteki başarısı 2098 seçimlerinde en çok oy alan parti olmasını sağlamıştı…”

Profesör, kol kumandasının kapı zili uyarısını görünce televizyonu kapattı ve ekrana dış kapıdaki kameranın görüntüsünün yansıtılması için bir başka ikona bastı. Şimdi duvardaki birkaç milimetre kalınlığındaki ekranda kapıda bekleyenlerin görüntüsü vardı. İki polis memurunun yanındaki sivil giyimli kişi kimliğini açıp kameraya doğru uzattı. Bu adam istihbarat servisindendi. Profesör yine kol kumandasıyla kapıyı açtı ve gelenleri karşılamak için dış kapıya yöneldi.

“Ben Ajan Orkun A… Sizi Ankara’ya götürmekle görevliyim,” dedi orta yaşlı, esmer istihbarat görevlisi.

Bir şey söylemeyen Profesör Aykut, kafasını öne ve arkaya doğru yavaşça sallayarak ajanın neden orada olduğunu bildiğini belirtti. Sonra hazırlanmak için izin istedi.

Yeni nesil jet uçağıyla on beş dakikada İstanbul’dan Ankara’ya vardılar. Havaalanında uçaktan inip istihbarat servisine ait helikoptere bindiler. Gece karanlığını renkli fenerler gibi aydınlatan gökdelenler ve diğer yapıların üzerinden uçarak geçen helikopterden Ankara semalarını izleyen Aykut’un aklı oldukça karışıktı. Ne denli büyük bir sorunla karşı karşıya olduklarını en iyi o biliyordu ve bildikleri karamsar olması için yeterliydi.

Birkaç dakika sonra istihbarat servisinin, Ankara şehir merkezinin dışında yerleşime kapalı alandaki ana merkezine indi helikopter. Ajan ve Profesör helikopterden indiler, fakat rütbesiz polislerin buraya girişi yasak olduğundan onlar helikopterle Ankara Emniyeti’ne gitmek üzere havalandılar.

Az sonra istihbarat merkezindeki toplantı odasında hayati öneme sahip bir konu tartışılmaya başlandı. ORAS’ın geliştiricilerinden ve onun hakkında çok gizli bilgilere sahip dünya üzerindeki birkaç kişiden biri olan Profesör Aykut, G10 ORAS Güvenlik Birimi – ORAS’ın hareketlerini takip etmek ve güvenliğini sağlamakla yükümlü G10 ülkelerine bağlı uluslararası birim – üyeleriyle son gelişmeleri değerlendirmek üzere olağan üstü toplantıda bir araya gelmişlerdi.

Bilgisayar teknolojisi özellikle 2000’li yılların başından itibaren hızlı bir gelişim göstermişti. Her geçen gün daha yüksek performanslı ve daha küçük bilgisayar birimleri geliştirildi. Birkaç on yıl içerisinde mikroskobik boyutlarda bilgisayar sistemleri üretildi. Bir zamanlar hayal etmesi bile güç hızlarda çalışan bu harika teknolojik ürünlerin önünde tek bir ciddi problem vardı: Bu denli güçlü bilgisayarların kullandıkları yazılımlar, hiçbir zaman donanımla aynı kalitede geliştirilememişti. Bunun doğal sonucu olarak yüksek performanslı bilgisayarlara bazı durumlar dışında gereksinim duyulmuyordu. Belli bir seviyeye kadar sürekli güncellenen teknoloji modasının ana ürünleri olmakla yetindiler. Fakat öyle bir zaman geldi ki insanlar bu modadan sıkıldılar. Hali hazırda tüm yazılımsal talebi karşılayabilen bilgisayar donanım teknolojisi için daha fazla geliştirilmeye yönelik hiçbir neden kalmamıştı.

Bir teknolojiyi daha fazla geliştirmek için bir neden yoksa bu, bahsi geçen teknoloji için bir tehdit midir? Birçok bilgisayar uzmanı donanım teknolojisinin insanlığın bu alandaki ihtiyaçlarını fazlasıyla karşıladığı için üzerine düşen görevi tamamladığını düşünüyorlardı. Öte yandan az sayıda bilim insanı duruma daha genel bakıldığında bunun bir tehdit olduğunu fark etmişlerdi. Onlara göre bilgisayar genel olarak ele alındığında bir bütündü ve insanlık bu teknolojiyi yeterince kullanamadığından diğer bilimler ve genel olarak sosyal hayat ulaşabileceği maksimum düzeyden hala oldukça uzaktaydı. Daha iyi bir dünya için bir an önce yazılım teknolojisi içinde bulunduğu dar boğazı aşıp engin okyanuslara ulaşmalıydı.

“Hazırsanız başlayalım, Aykut Bey,” dedi Ajan Orkun. İstihbarat servisinin sade dekorasyonlu fakat oldukça iyi bir teknolojik alt yapıya sahip toplantı salonundaydılar. Aykut uzun toplantı masasında kendisine gösterilen koltuğa oturdu. El çantasını masanın üzerinde açtı. İçinde çeşitli dosyalar ve birkaç küçük alet vardı. Aykut çantanın içinden, içerisinde uzun fakat küçük bir şey olduğu anlaşılan bir kılıf çıkardı. Kılıftan çıkardığı uzun, ince bir çubuğa benzeyen metal alet, taşınabilir bilgisayardı. Çubuk bilgisayarı masanın üzerine, kendisine paralel duracak şekilde bıraktı ve parmak izi okumalı açma düğmesine bastı. Çubuktan çıkan ışın demetleri masa zemininde holografik klavye ve masaya dik olarak belli büyüklükte bir üç boyutlu ekran görüntüsü oluşturdu.

Aykut çubuk bilgisayarından internete bağlanarak ORAS’ın son durumunu incelemeye başladı (İnternetten, doğrudan ORAS’a ulaşmak mümkün değildi; fakat ORAS’ın performansını denetleyen birkaç site mevcuttu.). Bu arada Orkun önündeki kumanda konsolu ile salonu diğer kullanıcılara açıyordu. Biraz sonra toplantıya dünyanın diğer yerlerindeki merkezlerden katılan ORAS Güvenlik Birimi üyeleri yapay olarak salondaki yerlerini aldılar. Toplantıya katılanların üç boyutlu görüntüleri eş zamanlı olarak dünyanın dört bir yanındaki toplantı salonlarına ulaşıyordu. Sanki aynı birkaç kişi aynı anda, birden çok mekânda bir aradaymış gibiydi. Konuşmalar ise dil tercümesiyle iletiliyordu. Ankara’daki toplantı salonuna, farklı uluslardan katılımcıların konuşmaları Türkçe’ye çevrilmiş halde ulaşıyordu.

“Beyler ve bayanlar! ORAS Güvenlik Birimi olağan üstü toplantısını başlatıyorum. Toplantının gündem maddesi, Türkiye meclisinin ana partisi konumunda bulunan ORAS’ın gelecek yaz ülkede yapılması gereken genel seçimlerin yapılmayacağını duyurmasıdır.” Birimin Fransız Başkanı Jean Baptiste açılış konuşmasını yapmıştı. Bu, birimin kurulduğundan beri gerçekleştirdiği ilk olağan üstü toplantıydı. Başkan Baptiste bile heyecanlı görünüyordu. “Sorularımızı cevaplamak üzere ORAS ana mühendislerinden Profesör Aykut S… ve Dr. Tomo Kashiva aramızda. Sayın Stefan Horge ise hastalığı sebebiyle aramızda bulunamıyor,” diye ekledi Başkan.

2050’li yılların başında uzay çalışmalarının dünyadaki iki öncü kurumu NASA (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) ve JAXA (Japon Hava ve Uzay Araştırma Ajansı), Ay yüzeyinde uzay istasyonu ve araştırma laboratuarı kurma projesini ortaklaşa harekete geçirdiler. Projenin iki amacı vardı: Birincisi, uluslararası uzay istasyonunun bir benzerini daha kapsamlı bir şekilde Ay yüzeyine kurmak ve uzay çalışmalarını kolaylaştırmak; ikincisi ise dünya dışında bir gezegende insan kolonisi kurmanın pratikte ne kadar uygun olduğunu test etmekti. Fakat proje sanıldığından daha zorlu ve karmaşıktı. Bu denli büyük ve pahallı bir projeyi yalnızca insan yeteneklerine bağlamak tehlikeli olurdu. Muhtemel hataların ve kazaların önüne geçmenin en iyi yolu projeyi mümkün olan en kusursuz şekilde hazırlamaktı. Bu noktada yetkililer bir ilki denemeye karar verdiler.

Ay Üssü projesinden yirmi yıl kadar evvel MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) laboratuarlarında bağımsız yapay zekâ çalışması başlatılmıştı. Projenin amacı tamamen insan etkisinin dışında, bilgileri dâhilinde karar verebilen ve öğrenebilen bir yapay zekâ programlamaktı. Yirmi yıl sonunda ortaya çıkan yapay zekâ oldukça güvenilirdi; fakat hala projenin başında hedeflenen yerde değildi. Bu yapay zekânın en büyük çıkmazı belli boyutların üstünde bilgi sahibi olduğunda tüm bu bilgiyi kontrol etmekte zorlanması ve kendi içinde kaosa sürüklenmesiydi. Bunu aşmanın tek yolu yapay zekânın öğrenme kapasitesini sınırlamaktı. Nihayetinde ortaya çıkan ve programcıları tarafından MAI (Massachusetts Yapay Zekâsı) olarak adlandırılan yapay zekâ uzmanlaştığı konuda, yüzlerce insanın çok uzun zamanda planlayabileceği bir projeyi birkaç günde hazırlayabilecek kapasiteye ulaşmıştı.

NASA ve JAXA, Ay Üssü projesinde MAI’i kullanmaya karar verdi. Bu doğrultuda MAI konuyla ilgili bilgilerle donatıldı ve hedeflenen doğrultuda bir proje hazırlaması istenildi. MAI’nin Ay Üssü projesi kusursuzdu, üstelik bunu öğrenme süreci dâhil birkaç ayda tamamlamıştı. Proje hayata geçirildiğinde de görüldü ki MAI kendisinden bekleneni fazlasıyla gerçekleştirmişti.

MIT hiçbir zaman MAI hakkındaki belgeleri paylaşmadı. Bunun tehlikeli olabileceğini pekâlâ biliyordu. Fakat 2067 yılında dünyanın en gelişmiş on ülkesinden oluşan – aralarında Türkiye’nin de olduğu – G10, böyle bir yapay zekânın bir ülkeyi yönetip yönetemeyeceğini tartışıyordu. Bunun üzerine yazılım alanında dâhi olarak nitelenebilecek kadar başarılı mühendisler tespit edildi. Bir süre ajanlar tarafından hayatları en ince ayrıntısına kadar izlenilen bu dâhilerden uygun bulunan sekizi konu hakkında yüzeysel olarak bilgilendirildi. Çalışmayı kabul eden beş mühendis aralarında psikolojik sınamanın da olduğu pek çok testten geçirildi. Testleri geçen üç mühendis G10 tarafından her türlü destek sağlanmak üzere şimdiye kadar ki en muazzam yapay zekâyı yazmakla görevlendirildiler.

Dünya genelinde pek çok bilim adamı farkında olmadan bu projenin bir parçası oldular. Her birinin hazırladığı bilgiler ya da kodlar bir araya bu üç mühendis tarafından getirildi ve tamamlandı. MAI’e ait gizli belgeler bu üçlüye sunuldu ve başta para olmak üzere her türlü destek sağlandı. Yedi yıl, milyarlarca dolar, binlerce bilim insanının çalışmaları… Nihayet tüm zamanların en büyük bilgisayar programı hazırdı: Ortak Akıl Sistemi; kısaca ORAS.

Mükemmel mantığının yanı sıra MAI’den farkı, ORAS’ın Litvanyalı bir bilim adamı tarafından geliştirilen “hava hafızası”nı kullanıyor olmasıydı. Hava hafızası, manyetik dalgaların enerjisini görünmez enformasyona çevirip saklıyor, böylece neredeyse sınırsız kapasiteli ve oldukça güvenli bir bilgi ağı sağlıyordu. Bu sayede ORAS için öğrenmenin sınırları ortadan kalkmıştı. Zaten “ORAS” aynı zamanda Litvanca’da “hava” anlamına geliyordu.

G10 ilk kez ORAS’ı sanal bir ülkeyi yönetme simülasyonu ile sınadı ve şaşırtıcı başarısına tanık oldu. Daha sonra ORAS bu ülkelerde kamuoyuna tanıtıldı. Filozofların, bilim insanlarının, siyasilerin, halktan inanların çetin tartışmaları arasında ilk kez en çok destek gördüğü Fransa’da 2080 genel seçimine aday olması referandumla kabul edildi. İnsanlık tarihinde ilk kez bir yapay zeka siyasete, yani doğrudan sosyal hayata girmişti. Aynı başarıyı beklendiği üzere seçimlerde de gösteren ORAS, o günden beri başarıyla Fransa’yı yönetti.

Ekonomi, eğitim, savunma, uluslararası ilişkiler gibi hemen her alanda inanılmaz başarılar elde eden ORAS siyasete girmesine izin verilen tüm ülkelerde tarihin en başarılı yönetimini sergiledi. Bunun üzerine Türkiye’de 2092 seçimlerinden itibaren ORAS seçim lisansını aldı.

İnsanlık için artık yeni bir dönem başlamıştı ve her şey çok hızlı gelişmişti. Bu yeni dönemle teknoloji çağına geçiş kesinlik kazanmıştı. Fakat insanoğlunun teknolojiye olan güveninin sınırı ne olmalıydı?

“Hayır, bu bir virüs olamaz. Çünkü, ORAS’ın internetle doğrudan bağlantısı yoktur. Böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali, bir insanın internetten virüs kapıp hastalanması kadar olasıdır ancak. ORAS’taki beklenmedik davranışın iki nedeni olabilir: Ya hava hafızası hasar gördü ya da sahip olduğu bilgilerle kendi mantığını kullanarak böyle beklenmedik bir sonuca ulaştı. Toplantı başlamadan önce yaptığım incelemeye göre hava hafızasında bir sorun yok. Geriye tek bir ihtimal kalıyor.” Japon mühendis Tomo olası nedenleri anlatıyordu. Aykut heyecanla araya girdi ve Tomo’nun sözlerine itiraz etti: “Hayır, bir ihtimal daha var: Birisi sistem merkezinden ORAS’a müdahale etmiş olabilir!”

Bu sözler toplantıdaki herkesi şaşırtmıştı. Ancak oradaki herkes biliyordu ki ORAS’ın Nevada Çölü’ndeki gizli merkezine girme yetkisi olan dört kişi vardı. Bunlar ORAS’ın ana mühendisleri ve Güvenlik Birimi Başkanı Baptiste’ti. Retina taraması, parmak izi taraması gibi girişte uygulanan güvenlik önlemleri, nükleer patlamaya dahi dayanıklı, yerin birkaç kilometre altındaki ORAS Sistem Merkezi’ne ancak bu dört kişinin girişine izin veriyordu. ORAS’a dışarıdan müdahale etmenin bu merkezdeki bilgisayarlardan başka yolu yoktu.

Toplantı sonunda alınan karar sistem merkezine gidip denetleme yapmak oldu. Bunun sonucunda sisteme dışarıdan bir müdahale olup olmadığı anlaşılacaktı. Çünkü diğer ihtimal olan ORAS’ın sistem dâhilinde böyle bir karar – seçimlerin iptali – vermesi sınanıp tespit edilebilecek bir şey değildi.

“Türkiye’deki seçim iptalinden sonra ORAS tarafından yönetilen ülkelerde güvensizlik ortamı oluştu ve borsalar hızla düşüşe geçti.”

“Uzmanlar, ORAS’ın benzer beklenmedik kararlar almasından korkuyorlar.”

“G10 adına açıklama yapan sözcü Gerhard, ORAS Güvenlik Birimi’nin devrede olduğunu söyledi.”

Aykut ve güvenlik birimi üyelerinden Orkun’u taşıyan özel uçak Nevada Çölü’ne inmekteyken, internetteki son haberleri okuyan Aykut bilgisayarını kapattı. Sistem merkezine güvenlik biriminin tüm üyeleri ulaştıktan sonra içeriye girilip gerekli incelemeler yapıldı. ORAS’a son girişin yapıldığı tarihte, merkeze girebilecek yetkiye sahip olanlardan üçü başka yerlerde olduklarını kanıtlayabildiler. G10’un kurduğu araştırma komisyonunda sadece Stefan Horge, o tarihte orada olmadığını ispatlayamadı. Fakat Stefan’ın savunması ORAS’a eklenen kodların ya da girilen komutların tespit edilemediği, bu nedenle olağan üstü durumun nedeninin hala dışarıdan müdahale mi yoksa sistemin kendi sonucu mu olduğunun anlaşılamayacağıydı. Kod ya da komutların tespit edilememesi dışarıdan müdahale olmadığını gösterebilirdi; fakat bir ihtimal daha vardı: Olağanüstü bilgisayar dehası Stefan, yaptığı işin gizliliğini sağlayacak bir yol bulmuş olabilirdi.

Dünyanın hâkimi olmak, çok para kazanmak ya da sadece hırs… Pek çokları Stefan’ın bu nedenlerle ORAS’ı kontrolü altına almaya çalıştığını iddia ettiler. Bazıları onun masum olduğunu düşünüyordu. Tüm bu tartışmalar arasında geçen dört yıl sonunda dava düştü ve Stefan beraat etti. Ancak ona olan güven sarsıldığı için G10 başkanlarının kararıyla Stefan’ın ORAS’la tüm bağları kesildi.

ORAS ise sistem yedeklemesi sayesinde Aykut ve Tomo’nun çalışmalarıyla müdahaleden önceki haline getirildi ve sorun giderildi. Geride kalan dört yılda, daha önce olduğu gibi ORAS hiç sorun çıkarmadan başarıyla görevini yerine getirdi. Fakat insanların aklında artık derin bir kuşku vardı: Ya Stefan gerçekten masumduysa? Ya ORAS bu kararı kendiliğinden almıştıysa? O zaman, bir gün ORAS insanlığı beklenmedik, hesaplanamaz bir kaosa sürükleyemez miydi? İnsanoğlunun teknolojiye olan güveninin sınırı ne olmalıydı? ORAS’ın yönetimindeki mutlu insanlar şimdi bu soruları tartışıyordu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar